T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
KONYA / AHIRLI - Ahırlı Atatürk İlkokulu

Hikayeler 2. Bölüm

 

HASTAYA PORTAKAL


Eyüp Onbaşı günlerden bir gün hastalanmış. Hoca (Tevfik Bilge,Büyük Hoca) birkaç arkadaşı ile ziyaretine gider. Giderken bir kese kağıdına andız doldurur, üzerine de düzgün soyulmuş portakal kabuğunu yerleştirir. Hastanın yanına varınca hediyeyi hastanın harşıdan görebileceği şekilde bir kenara kor. Sohbet, muhabbet derken vedalaşırlar.  Eyüp Onbaşının gözü hediye gelen pakettedir. Misafirler gidince hanımına şu kese kağıdını ver bakalım, der. Paketi açar elini uzatır, portakal kabuğu, eşeler andız. Karısı da bu manzarayı izleyince Eyüp Onbaşı renkten renge girmiş. 

İyileşip çarşıya çıkmış. Hoca, Eyüp Onbaşı’yı görünce karşıdan etraftakilerin duyabileceği şekilde;

 -          Onbaşı getirdiğim hediye seni çabuk ayağa kaldırdı bak…

 Eyüp Onbaşı durumu ayyuka vermemek için, sinirlerine hakim olmaya çalışarak;

 -          Öyle oldu Hoca Efendi der.

 Hoca, fırsatı değerlendirecek ya;

 -          Onbaşı, seni iyileştiren acaba paketin altındaki mi, yoksa üstündeki mi? Farkına varabildin mi? Der.

 Eyüp Onbaşı artık çılgına döner:

 Ulan ben ayı mıyım andız yiyecek!...  


HIRSIZ BÖCÜ

 

Karaböcü ile Anası Ayşa Hala yine alışık ağız dalaşlarından birini yaparken, Ayşa Hala  iyice sinirlenip, oğlunu susturamaz duruma gelir. Hemen bir hamle yapar, başlar anlatmaya;

                   - Bu varya bu hırsız böcü! (oğlu) Bir zaman köy çobanı iken eve bi geçi (keçi) getirdi. Pancarı kaynatıp, geçinin boynuzlarına soktu. Sonra da geçinin buynuzlarını (boynuz) yamulttu ters çevirdi. Geçisini arayan bir Yörük eve geldi. Yörük geçisini bilemedi de; “Allah Allah! Geçi benim geçi amma! Buynuzları benim değil, diyerek geçiyi almadan vardı getti.  Bu öyle bir hırsız böcü….

 

KARABÖCÜ ARACI

 

Koyuncu ile Göklenci anlaşmışlar. Kavga edip, nasıl olsa ayırmak için müdahale edecek olan Karaböcüyü dövelim derler.

Kasaphanede, Karaböcü yü karşıdan görünce kavgaya tutuşurlar. Çok samimi iki arkadaşın kavga ettiğini gören Karaböcü hemen araya girer. Durun yapmayın siz arkadaşsınınz falan derse de kavga büyür. 

Birer keçi budu alırlar ellerine birbirlerini vurmak istercesine indirirler Karaböcüye. Karaböcü bakmış dayağı kendisi yiyor, durumu anlamış ama iş işten geçmiş. Epeyce bir dayak yemiş.

 

KEKEME İMAM

 

Vessalamın Ramazan (Ramazan Uçar) imamlık yaparmış (Hafız). Bir Cuma namazında hutbe okurken yine takılır, okuyamaz olur, kekeler durur. Hancının Süleyman Dayı bu duruma sinirlenir. Yanı başında oturan Efenin İbrahim’e;

-          Ne der lan bu? der.

Efenin İbrahim konuşmadan, bilmem dercesine çiğnini kaldırır. Süleyman Dayının öfkesi artar.

-          Ulan bu ne der? der.

Efenin İbrahim yine çiğin kaldırır.

Süleyman Dayının sinirleri daha da gerilir…

-          Ulan bu ne der diyom sana? der.

Efenin İbrahim:

-          Ne bileyim dayı ben! der.

Süleyman Dayı, daha da sinirlenir:

-          Ham hum da bir şaralamlum! der, camiden çıkmak için ayağa kalkar.

Çıkıp giderken, Cevat Dayıyı görünce, hınçla:

-          Sende mi geldin Cevat? Kalk haydi kalk gidelim, der. Çıkar gider.

 

Bu olaydan sonra Vessalamın Ramazan hocalığı bırakır.

 

 

 

KİRLİ GÖYNEK

 

Solağın Niyazı Dayı uzun süredir giydiği işliğin (gömlek=göynek)  kirlendiğini, değiştirmek istediğini karısı Dudu Hala’ya söyler. Dudu Hala erindiği için aldırış etmez. Dayı tekrar temiz bir işlik ister. Ddudu Hala:

Daha onu geyeli kaç gün oldu? Bir iki gün daha gey de acık kirlensin, der.

Bu duruma çok sinirlenen Niyazı Dayı inat etmiş, o gömleği, sırtında parçalanıncaya kadar çıkarmamış.

 

KONUŞMA CEZASI

 

Belediye minübüsündeki yolcular arasında Karaböcü de vardır. Çenesi her zamanki gibi hiç durmaz, yüksek sesle konuşur dururmuş. Belediye Başkanı Reis Ahmet te minübüstedir.

-Karaböcü çeneni kapa, bak ceza keserim, dedi ise de.

Böyle bir şeyin olacağına inanmaz, konuşmaya devam eder.

Ahırlı belediye zabıtasına talimat verilir. Karaböcü’ye “ Dolmuşta yüksek sesle konuşup, diğer yolcuları rahatsız etmekten 5 lira ceza makbuzu kesilip tebliğ edilir.”

Karaböcü önce kendisine şaka yapıldığını düşünerek, alay eder.

Belediye kesilen cezayı yasal yollardan tahsil etme yoluna gidince işin ciddiyetini anlayınca 5 Lira cezayı öder.

 

MAHKEME -1


Bozkır’a giderken Taka lakaplı (…) şoför, Akçapınar Köyü yakınlarında arabayı derir. Kazada Taka ile İmam Ömer Dayının karısı ölür.

Olay yerine gelen savcı görgü tanıklarına olayı anlatmasını söyler. İçlerinden birisi;

-          Vallaha beyim verdi itsimi, verdi itsimi, cark etti, cartadak gitti der.

Savcı bir şey anlamaz.

-          Ya bu ne anlatıyor?

Birisi tercüme eder;

 

-          Bastı gaza bastı gaza, arabayı devirdi der.

 

MAHKEME - 2

Curbacı köy davarını güderken, Kör Alı’nın koyununu kurda yedirir. Kör Alı, Curbacıyı, mahkemeye verir. (Sürekli mahkeme ile uğraşan biridir) Karaböcü’yü de bilirkişi yazdırır.

Mahkemede hakim tarafları dinler, çobanın koyunun bedelini ödemesi gerektiğine kanaat getirir. Bilirkişi olan Karböcüye koyunun bedelinin ne kadar olacağını sorunca, Çobanı kollamk için koyunun yarı değerini söyler. Hakim de buna göre karar verir.

Bu duruma sinirlenen kör Alı konuşmak için izin alır, karara öfkelenmiş;

 

- Hakim Bey, benden davacı, Curbacıdan davalı, Karaböcüden şahit, senden de hakim olursa bu davanın olacağı buydu. Bunun böyle olacağını zaten biliyordum ben, der.

 

 

MAMA MUSTAFA ´NIN ÖLÜMÜ

 

Mama Mustafa (Kiriş Dayı=Mehmet Aydın’nın bacakları tutmayan kardeşi) (Mehmet Aydın Ahırlı’da zamanın sinemacısı, gözlük tamircisi, meyhanecisi gibi değişik alanlarda iş yapmış, Aşırı Ecevit Hayranı, hatta ölümü Ecevitin öldüğü gün 10 kasım 2006, kirişin Ecevite dayanamayıp öldüğü söylendi.)

Mama Mustafa alt tarafı felçli, Kirişin yaptığı tekerlekli önünden iple çekilen sandık araba içinde birilerinin yardımıyla taşınırmış, köyün ebesine aşıkmış. Kiriş Dayının kendisine yaptığı basit iki pilli el fenerini para karşılığı çocuklara yaktırırmış.

Bir gün kahvehanede kendisine takılmışlar, sinirlenince elindeki portakalı fırlatınca birinin göğsüne gelir. Buna sinirlenen adamlar mamaya ağır bir ceza vermeye karar verirler. 

Komşular Mama Mustafa öldü, cenazesini kaldıralım derler.

 Mama Mustafa’yı çarşıdaki çeşmenin (Hayrat) hatılına bandırıp çıkararak yıkama işini yaparlar. Sala apar topar sararlar. Musallada namazını kılarlar. Mezarlığa gömmeye götürürlerken iyi sarmadıkları için Mama Mustafa’nın kolu saldan sallanır. Yol kenarındaki öğretmen evlerinde oturan bir öğretmenin eşi cenazenin kolunun hareket ettiğini görünce korkudan bayılıp düşer.

 Cenazeyi, daha önceden Konya’da ölmüş biri için kazılmış ama ölüsü getirilmediği için boş kalan mezara gömecekler. Mama Mustafa’yı mezara yatırırlar, başlarlar toprak atmaya.

 İşin çok ciddi olduğuna artık iyiden iyiye inanan Mama Mustafa  durun son bir kere bir sigara yakıverin bari der. Bir sigara yakıverirler. Mama Mustafa vakit kazanmak için yavaş yavaş içermiş sigarayı.

 Mezarlık etrafındaki tarlalarda çalışanlar da toplanmaya başlamışlar. Bakmışlar konuşmalar dedikodular artmaya başlamış.

 Mama Mustafa’ya hadi affedelim biraz daha yaşasın derler, mezardan çıkartırlar.

 

ORUÇ BOZDURMA


Hasan Emmi (Hasan Güzel, Başçavuşun Hasan) , yanında iki kişi (?) Ramazan günü oruçlu değillermiş. Kendilerini oruç tutar gibi gösterirler. Muhabbet ederken Hasan Emmiye bir numara çekerler. İçlerinden biri “Orucu biri zorla bozdurursa günah olmaz. Gelin zorla birbirimizin orucunu bozduralım der.

Anlaşırlar, birbirlerinin orucunu bozdurmaya başlarlar. İkisi birini alta alır, güya zorla su içirerek diğerinin orucunu bozdurur. Bu sırada orucu bozdurulacak olan güya bozdurmak istemezmiş gibi davranırmış. Diğer ikisinin orucu bozulur. Sıra Hasan Emmiye gelince sen aklı başında adamsın sen orucunu bozma derler. Başlarlar yeyip içmeye. Hasan Emmi onlara yalvarırmış, hadisenize lan, benim orucu da bozdursanıza diye.

 

Hasan Emmiye biraz eziyet ettikten sonra kendilerinin oruç tutmadıklarını açıklamışlar.

 

ÖKÜZ PARASI

Deli Güçcüğün Memet Alı’nın öküzünün biri ölmüş, öküz alacak parası da yokmuş. Ali Baba’ya (Şişmanın Alı-Ali Taşan) halini arz edip, bir öküz alacak kadar borç para ister. Ali Baba para vermeyince, ben senden bu parayı almasını bilirim der, gider

Ali Babanın Boz yerdeki tarlasını kendi malı gibi bir öküz parasına Kâzım Dayı’ya satar. Bir öküz alır.

 

Kâzım Dayı tarlayı alınca hemen ekmeye başlar. Ali Baba karşıdan tarlasının sürüldüğünü görür. Koşarak tarlaya gider, yanılmadığını görüp, Kâzım Dayı’ya tarlanın kendisinin olduğunu, niye sürdüğünü sorar. Kazım Dayı tarlayı  Deli Güçcüğün Memet Alı’dan satın aldığını söyleyince, durumu anlar.  Durumu anlatır, kaça aldığını öğrenir, parayı öder.

 

SAHTE HEYKEL


Güya defineciler ellerinde harita ile Sorkun Yaylasına varırlar. Daha önceden gömdükleri taklit heykeli Çoban Hüseyin (Sorkunlu) ile Seyit Dayıya (Ekici), harita yardımı ile kazı yaparak buldururlar. Heykel definecilerin elindeki katalogda var ve çok değerlidir. Defineciler bunun pazarlaması için 10 milyar (10 bin YTL) civarında bir masrafı olduğunu, aracının Kıbrıstan uçakla geleceğini söylerler. Seyit Dayı “benim bağ-kur maaşımdan başka bir şeyim yok der” Çoban Hüseyin koyunlara yem almak için ayırdığı 2 milyar ile 1 milyar da borç bulur, definecilere verir. Defineciler heykeli Çoban Hüseyin’e emanet ederler, Seyit Dayıyı da yanlarına alarak pazarlama işi için Manavgat’a giderler. Seyit Dayıyı Manavgat’ta atlatırlar. Seyit Dayı bekler bekler, ne gelen var ne giden. Hiç parası da yok. Yalvar yakar bir otobüse biner Seydişehir’e gelir. Necati Candan’ı telefonla arar. Necati seyit Dayıyı Seydişehirden alır hemen Sorkun Yaylasının yoluna düşerler. Defineciler gelip heykeli almadan yetişmek için acele ederler. Yaylaya varırlar, Çoban Hüseyinin evine, o da beklermiş. Çoban Hüseyinin oğlu arada bir dolandırdılar sizi derse de ona öfkelenip sustururlarmış. Saatler geçer ne gelen var ne giden. Artık dolandırıldıklarını anlarlar.

Çoban Hüseyin’in koyunların yem parası gittiği gibi birde borçlanmıştır. Elinde kalan sahte bir heykel. Kalan borcu ödemek için sürüden koyun satar.

 

YAĞLIYÜKLÜLER SUĞLAYI BASTI

 

Arap Emmi ile Genç Osman (Gozlunun Osman Altıner) Suğla’da çift sürerlermiş. Canları sıkılır. Arap Emmi Genç Osman’a, sen köye git, Yağlıyüklüler Soğla’yı bastı, Ahırlı’lı iki kişiyi öldürdüler diye bağır, geri dön der.

Genç Osman Ahırlıya gelir. Yolda Çandırın Hasana rastlar. Arap Emminin dediklerini söyler, geri döner.

Çandırın Hasan çarşı gelir, bağıra çağıra olayı duyurur.

Duyan alat samat, palas pandıras Suğla’ya akın eder. Arap Emminin etrafında toplanmaya başlarlar. Gelenlere Arap Emmi niye geldiklerini sorar. Kavgaya gelidiklerini falan fişmekan derken, olayın uydurmaca olduğu anlaşılır. Öfkelenen halk bu yalanı söyleyenin kim olduğunu araştırmaya başlar. Çandırın Hasan Genç Osman’ın söylediğini söylediyse de, Arap Emmi:

-          Bu kafayı bozmuş herhalde. Osman benim yanımdan hiç ayrılmadı. Biz sabahtan beri

çift süreriz. Der. Ne der lan bu? der.

                   Sinirlenen halk Çandırın hasana yapmadığını bırakmaz.

 

 

 

KASIMA 11 AY 29 GÜN VAR

 

Manisa’ya çalışmaya gidenlerin artık geri dönüş zamanı gelmiştir. Bir grup bir kamyon kasasına binerler, yola çıkarlar. Sübek Mustafa (Mustafa Can) yolcular arasındadır. Kamyon hareket edip hızlanınca başındaki kasket rüzgara kapılıp uçar. Sübek Dayı da şapkanın ardından kendini atar aşağıya. Yanındakiler şoför kabininin üzerine vurup, bağırırlar kamyonu durdururlar. Geri gelirler, Sübek Dayı sayıklarmış:

-Daha kasıma 11 ay 29 gün var.

Bunun sebebi eve dönüş zamanı, tarla bağ işlerinin sona erdiği kasım olduğundan. Şapkanın bu kadar değerli olması ise, tüm yaz boyunca çalışıp kazandığı parayı şapkanın içine dikmiş, derdi şapka değil paralarmış.

 

ELİNİN TAHİN BULAŞIĞI


Hancının Süleymanın maddi durumu bozukmuş. Karısının babasından kalma altınları varmış. Hem de maaş alırmış. Karısı, altınları saklarmış. Süleyman Dayı altınların yerini öğrenir. Lazım oldukça birini alır bozdurur harcanırmış.

Gün gelir karısı altınlarının azaldığını fark eder. Süleyman Dayıya durumu söyler.

Süleyman Dayı durumu kurtarmak için hemen, karısına çıkışır;

-Ulan salaklık yapıp altınları eliyin tahın bulaşığıyla koyup, fareye çektirdin desene… der söğer sayar.

 

Kadın suçlanır, utlanır, bir şey diyemez.

 

TAYINI ÇIKTI

 

Ahırlıda meteoroloji memuru Nüfusçunun Osman’a bir şaka yapmaya karar verirler. Bir görevlendirme evrakı hazırlarlar. Pazartesi günü Ahırlı’da, Salı günü Üçpınar’da, Çarşamba yine Ahırlı’da, Perşempe Sarıoğlan’da, Cuma günü yine Ahırlı’da görevli olduğunu belirten bir resmi yazı hazırlanır. Belediyenin kaşe ve mühürleri kullanılır. Postacı zarfı, Meteoroloji Memuru Nüfusçunun Osman’a verir. Nüfusçunun Osman, zarfı açar, okur ve sendeler. Etraftakiler hemen toplanıp ne olduğunu sorarlar.

-Böyle bir şey olur mu yahu? Bu insanlığa yakışır mı? Bu müslümana gavur eziyeti değil mi?...

 

Nüfusçunun Osman’ı bir güzel işletirler. Sonunda Bozkır’a kaymakama gitmeye karar verince, şaka olduğunu anlatırlar.

 

TANCEREYİ BÖLMÜŞLER

 

Tavlunun İbrahim ile Sübeğin Memet Antalya’da orman dairesinde çalışırlarken aynı evde kalıyorlarmış. Bir gün araları açılır, ayrılmaya karar verirler. Eşyaları ortak almışlar, paylaşacaklar, ortam gergin bir türlü paylaşamazlar. Dişçi Dayıyı bulurlar, eşyaları bölmesini isterler. Dişçi Dayı eşyaları böler, ama bir aliminyum tencere ortada kalır. Dişçi Dayı:

- Tencereyi biriniz alın, tencereyi alan diğerine bir miktar para versin, der.

Onlar kabul etmezler. 

- O zaman ortak bir tencere daha alın, birer tencereniz olsun, der.

Onlar yine kabul etmezler. Bu iş inada biner. Ne yaptı ise anlaşmalarını sağlayamayan Dişçi Day, çırağına:

- Getir oğlum şu keseri! Der.

Keser gelir, tencereyi tan tun ortadan ikiye böler.

 

- Allah belanızı versin! Al şu senin, al şu da senin, der. Yarımşar tenceyi önlerine fırlatır, kalkar gider.

 

 

 

 

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 15.01.2019 - Güncelleme: 27.09.2024 11:53 - Görüntülenme: 1538
  Beğen | 0  kişi beğendi